11 Ekim 2008 Cumartesi

Aşk, sevgi ve cinsellik

Seksin temeli gen alışverişidir. Bakteriler bile gen alışverişi (yani seks) yaparlar.

Ama tek hücrelinin biri birgün bölünmüş sonra biri erkek biri dişi olmuş değildir. En ilkel sex bir DNA fragmentinin bir hücreden diğerine aktarımı şeklindedir. Burada bir bakteri diğer bakteriye aşık felan olmuyor. Arzu diye birşey yok... Moleküler etkileşimler sonucu aralarında bir köprü oluşuyor ve DNA aktarımı gerçekleşiyor. Hatta laboratuvarda bakterilerin sex sırasında rahatsız edip dururuz, bu sayede bir birlerine aktardıkları genetik bilgilerin haritalarını çıkarırır. Sex sırasıda rahatsız etme; belli zaman aralıkları ile bulundukları kabı çalkalama... Böylece aralarındaki köprü kopuyor.

Cinselliğin sağladığı evrimsel avantajlar vardır; DNA tamiri, genetik çeşitlilik gibi...

Evrimsel gelişimimizde bizim için cinsellik üremenin tek yolu olmuştur. Artık eşeysiz üreyemiyoruz. Pek çok canlı eşeysiz üreyebilir ama biz üreyemeyiz. Bu yüzden bizim için üreme sex demek... İşte bu nedenle bizim cinselliğe istekli olmamız gerekiyor. Yani evrimsel süreç içinde cinsel arzuları azalmış bir grup çiftleşemez, çiftleşemezse genleri aktarılmaz ve cinsellik konusunda istekli olmayanlar elenir gider.

Yani biz en ateşli aşıkların, sex konusunda en isteklilerin soyuyuz.

Bizim sex konusundaki istekliliğimiz, azmimizin temelinde bakteride olduğu gibi moleküler etkileşimler yatar. Aşık olmak da, orgazm olmak da moleküllerin marifetidir.

Bizde cinsellik zekamızın sayesinde başka bir şekil almıştır. Biz cinselliğe, karşı cinse düşkünlüğümüze anlamlar yüklemişiz.

Bu yeni anlamların da evrimsel faydaları olmuş. Cinselliği ve üremeyi kendi çapımızda kutsallaştırmışız ve bize büyük avantajlar sağlamış. Zira aileyi icad etmişiz bu sayede. Aile ise çocuk bakımı demek, toplumsal yaşam demek... Bu da zekanın evrilmesine çok büyük katkı sağlamış.

Bizim aşk dediğimiz, tutku dediğimiz, çekicilik dediğimiz şey reptil beynimizin bize oynadığı güzel bir oyun sadece. Oyunu çıkıp dışarıdan izleyince anlıyorsun ama kendi tutkuların söz konusu olduğun içinde dönen moleküler entrikanın farkına varamıyorsun.

Aşkı, sevgiyi "ilahi" nimetler olarak değil, insan olmanın sonuçları olarak görürsen daha mantıklı çıkarımlar yaparsın.

Birine aşık olan bizzat sensin, anneni seven sensin; bir başkası değil... Buna neden olan senin vücudun ve adı üzerinde vücut senin, çünkü sen vücudunsun...

Bazılarının atom yığını diye beğenmediği, bazılarının "et" diye aşağıladığı vücut bizzat sensin ve sevgiler, tutkular, erdemler ve tüm güzellikler senin içinden geliyor. Sen bunlara sahip çıkmak yerine "nefs" bana aittir, güzellik Allah'tandır dersen vücuduna nankörlük etmiş olursun. Sevgi, aşka Allah'tan dersen kendine ihanet etmiş olursun.

11 yorum:

  1. Doga madem cikarina uygun hareket ediyor, neden eseysiz ureme gibi zahmetsiz ve verimli uremeyi terk etmis acaba?

    YanıtlaSil
  2. duzeltme yapiyorum..


    Doga madem cikarina uygun hareket ediyor, neden eseysiz ureme gibi zahmetsiz ve verimli ureme dururken eseyli uremeye meyletmis?

    YanıtlaSil
  3. İnsanı bir meniden yaradan Allah yani vücudumuzu yaradan Allah. vücut ruhla birleşince bir insan oluyor. ruhda(duyguda düşüncede davranışta) bizim irademiz var ama vücutta yok farkı bu olsa gerek.. şöyle düşünmeli örneğin kolun kesildi kolunun kesilmesi senin duygu ve düşüncelerinden bir şey eksiltirmi veya değiştirirmi tabiki hayır..yalnız ölümle ruh bedenden ayrılır. Sen doğa diyorsun ama ben Allah diyorum. demekki Allah insan için eşeyli üremeyi uygun bulmuş zati kadın ve erkek gerek fiziksel, gerek ruhsal olarak birbirini tamamlamıyor mu

    YanıtlaSil
  4. Adsız'a: çünkü eşeyli üremede genetik çeşitlilik artıyor bu da popülasyonun hastalıklara ve çevre koşullarına daha dayanıklı birey sayısını arttırıyor.

    noname'e : Kolunun kesilmesi senin duygu düşüncelerinden bir şey eksiltmez çünkü duygu ve düşünceler kolunda değil, beynindedir. Beyninin eksilmesi ise gerçekten duygu ve düşüncelerini hatta kişiliğini çok ciddi biçimde değiştirebilir.

    YanıtlaSil
  5. Keyifli bir çalışma teşekkürler.

    YanıtlaSil
  6. Çok güzel yazı, son paragraf mükemmel olmuş.

    YanıtlaSil
  7. Tesadüf Mümkün mü ve Varlığı İzah Edebilir mi?

    Evrim teorisini ilmî bir hakikatmiş gibi sürekli gündemde tutmaya çalışanlar, Miller'in denemelerine dayanarak, bir dönem yeryüzü şartlarında deniz dibinde protein yığılmaları meydana geldiğini ve ortaya çıkan kimyevî reaksiyonlar neticesinde aminoasitlerin teşekkül ettiğini, bütün bunların hem de kendiliğinden olduğunu iddia edebilmekte, fakat, Rusya'da Oparin'in, 20 yıl süreyle yeterince mükemmel kimya lâboratuvarlarında canlı hücre meydana getirmek için yaptığı çalışmaların sonunda, "Dünyanın en mükemmel kimya lâboratuvarlarında dahi saf kimyevî elementlerden canlı hücre yapmak mümkün değildir." itirafında bulunduğunu hesaba katmamaktadırlar. Kaldı ki, sadece bir aminoasitin veya protein molekülünün bile tesadüfen oluşması için, dünyanın şu andaki yaşını kat kat aşan seneler gerektiği hesaplanmaktadır. Dünyanın şu ana kadarki ömrü, ihtimal hesapları içinde bir aminoasit veya protein molekülünün tesadüflerle oluşması için yeterli değilse, bir canlı hücrenin oluşması için nasıl yeterli olabilir?

    Esasen, yeryüzünde hayatın varlığı pek çok dengelere ve şartlara bağlıdır. Bir defa, üzerinde yaşadığımız yerküre, şu anda sahip bulunduğu bütün şartları haiz olmalıdır. Biz, güneşimizden 149,5 milyon kilometre uzaklıkta bulunan bir kürenin üzerinde yaşıyoruz. Sadece bu mesafe bile, kat'iyen tesadüflere verilemez. Küremiz, 23,5 derecelik bir meyil göstermektedir. Mevsimlerin teşekkülünde en önemli sebep olan bu meyil de asla tesadüfe verilemez. Yine, küremizi çepeçevre saran atmosferi oluşturan gazların % 21'inin oksijen olması da tesadüflerle izah edilemez. Tesadüf hesaplarıyla biliyoruz ki, bir görme özürlü yere bir iğne atsa, ardından atacağı bir ikinci iğnenin öncekinin deliğine girmesine % 1 ihtimal versek, peşi peşine atacağı 1000 tane iğnenin birbirlerinin deliklerine girme ihtimalindeki nispeti ifade için gerekli olan rakamı matematik, herhalde henüz keşfetmiş değildir. Halbuki, kâinatın ve yeryüzünün tesadüflerle halihazır vaziyetini alması, bunun kat kat ötesinde bir nispet ve rakam gerektirir ki, buna ihtimal vermek, bırakın ilmî bir tavır olmayı, kat'iyen akıl kârı olamaz. James Jeans, bu konuda şöyle der:

    Sadece küre-i arzın, (tesadüflerle) şu andaki şeklini alması için, yeryüzündeki kumların tamamını elinize alın ve bunları saçın. Bunların birinin güneş, diğerinin yeryüzü, bunun gibi, her birinin yeryüzünü teşkil eden nesnelerden biri olarak yerli yerine gidip oturması hangi nispette mümkünse, yeryüzünün şu andaki şeklini alması da, ihtimal hesapları dahilinde o nispette mümkündür."

    YanıtlaSil
  8. ARKADAŞLAR BURAYA BAKMANIZI TAVSİYE EDERİM TABİİ SİZİNDE BENİM GİBİ KARŞINIZDAKİNİN GÖRÜŞLERİNE SAYGINIZ VARSA OKUYUN.

    http://www.hikmet.net/content/view/57536/32/

    YanıtlaSil
  9. "Esasen, yeryüzünde hayatın varlığı pek çok dengelere ve şartlara bağlıdır."

    Bu dengelerin kusursuzluk ölçüsü ve hesabı arttıkça bir yaratıcının varlığı kaçınılmaz öyle mi? İsminde saklı zaten konu. Pek çok denge....
    Neden bir tek değil? Pek çok dengenin birarada bir nedeni oluşturma ihtimali diğerinden daha mı az mucizevi?

    Madem bir yaratıcı betimleyecek kadar aklımız doğa üstü modellemeler yapabiliyor. Dünyamızdan çok daha mükemmel bir gezegen de tasarlayabiliriz. Çok daha mükemmel şartların olduğu, çok daha büyük bir denge ve uyumun olduğu. Örneğin bir sıçrayışta binlerce km zıplayabildiğimiz elastiki bir çekim kuvvetine sahip bir gezegen. Sellerin depremlerin olmadığı , istediğimiz kadar verimli meyve sebze üreten sonsuz dolulukta ormanlarla dolu müthiş bir eko sisteme sahip bir gezegen...

    Mutlaka bir yaratıcı aramak neden? Neden tüm bunlar pek çok nedenin birleştirdiği doğal kuvvetler sonucu oluşmuş olmasın? Neden illa ki bir zeki ve tüm bunları bir amaca yöneltmiş yaratıcı aramak?

    Tüm bunların altında evrenin korkunç felaketlerinden korunma içgüdüsü yatıyor bence. Bİr yaratıcının bu korkunç felaketleri de gönderebileceği korkusu içinizi kemiriyor. Bir yanda müthiş güzelliklte bir sanat ince uyum vs vs. Bir yanda serseri mayın gibi dolaşan dev asteroidler.

    Evrenimizin bir bilinç tarafından değil birbirini tetikleyen süreçlerin birikimi sonucu ulaşmış olduğu kaçınılmaz bir dengeyle oluştuğunu düşünüyorum. Ve bu düşünce beni bu bilinçsiz sürecin anında felakete dönüşebilecek tehlikeler de içerdiğini her an hatırlatıyor ve önlem almamı sağlıyor. İnsanlık çok büyük bir yanılgı içinde. Bizi koruyan bir şey yok. Bu evrende yapayalnız dolanıp duruyoruz.

    Bu ürkünç gerçekten kaçmak gereksiz. Aklımızı ve bilgimizi artırıp olası kozmik tehlikelere göğüs gerebilmek için başka gezegenlere taşınmanın yollarını aramalıyız.

    YanıtlaSil
  10. inanan birine inancın saçmalığını anlatmaya çalışmak tanrıtanımaz üzerinde büyük bir ağırlık... bu ağırlığı taşımaya tenezzül edenleri takdir ediyorum. keşke gerçekten bir ulvi bağ - kutsal bişey olsa da size sabır ve güç vermesi için yalakalık yapsam kendisine.

    YanıtlaSil
  11. Thank you again for your flawless service, and I look forward to working with you in the future.

    YanıtlaSil