9 Ekim 2008 Perşembe

En iyi bildiğimiz şey nedir?

Nefes almak, çiğnemek, yutkunmak gibi bir reptilin bile başarı ile yürütebildiği şeyleri saymazsak bir insanın en iyi bildiği şey ne olabilir? Bir insan genlerine kodlanmış davranışlar dışında sonradan öğrendiği hangi bilgiye en iyi derecede hakim durumdadır?

Bu sorunun yanıtı sinir sistemimizin çalışma ilkelerinde saklı... Nöropsikoloji yazısı yazmayacağım, kısaca şu bilgiyi anımsatmak istiyorum; bir insan en çok maruz kaldığı ve en çok tekrar ettiği şeyi en iyi biçimde öğrenir.

Anadili, bir insanın en çok maruz kaldığı ve en çok tekrar ettiği, bu yüzden de en iyi bilmesi beklenen bilgilerdendir. Bir insan kendi anadilinde düzgün bir tümce kuramıyorsa, dilinin kurallarına uygun bir şekilde yazamıyorsa o insanın başka konularda da herhangi birşey bilmesi beklenemez. Bu insan ya öğrenme güçlüğü çeken zihinsel özürlü biridir ya da okuma alışkanlığı yoktur. Her iki durumda da bu kişinin herhangi bir konuda beyan edeceği görüşün kıymeti yoktur.

Olaya başka bir açıdan bakalım; davranışlarımızın bazılarını planlayarak yaparız, mevcut bilgilerimizi gözden geçirir, bunlara göre kararlar alır ve uygulamaya koyarız. Bazı davranışlarımız ise bilgi birikimize değil merkezi sinir sistemimizin ilkel katmanlarındaki oluşan uyarılara bağlıdır, bunlara refleks diyoruz.

İnsanda düşünme/karar verme süreçleri davranışın ana belirleyicisidir, refleksler sınırlıdır. Canlı ilkelleştikçe yaşamını sürdürmesi reflekslere bağlı hale gelir. Sinir sistemi basittir, birkaç sinir düğümünden oluşur ve canlı basitleştikçe düşünme/karar verme süreçlerine gereksinim azalır.

Saygılar, sevgiler
Bilgehan

Forumda yazının tam anlaşılaması üzerine yazdığım ilave açıklamalar:

Ben maruz kalmaktan bahsediyorum. Açıklayayım; burada bizimle laf yarıştıran insanların bilgisayarları ve Internet erişimleri olduğuna göre belli bir medeniyet içinde yaşıyorlar demektir. Okuma-yazma bildiklerine göre kitaplarda, gazetelerde, ürün ambalajlarında, reklam tabelalarında, ilaç prospektüslerinde kurallarına uygun kullanılan bir Türkçe'ye "maruz" kalıyorlardır.

İnsan beyni istatistiksel veri modellemesi yapar, bu prensip ile çalışır. Yinelenen uyarıları sağlam şekilde kaydeder ve sağlıklı şekilde çağırır.

İlkokulu bitirmemiş bir köylü Türkçe'ye yeteri kadar "maruz" kalmamıştır. Kendini ilgilendiren, örneğin çiftçilikle ilgili konuları çok iyi bilebilir. Sosyal gereksinimlerini karşılayacak düzeyde Türkçe'ye son derece hakim olabilir. İlkokulu bitirmemiş köylü kardeşimiz bize hayvancılık, tarım gibi konularda tecrübelerini sunabilir, bunları anlatırken kullandığı Türkçe'de bizim dilimizdir, kardeşimizin hatalarını mazur görürüz, konunun özünü yakalamaya çalışırız.
Ancak bu kardeşimiz gelip bize biyokimya, genetik, evrim gibi konularda bize ders vermeye kalkarsa o zaman haklı olarak sorarız, "Sen bunları nereden öğrendin? Kitaplardan okuyup öğrenmiş olmalısın, kimseye vahiy ile gelmiyor böyle konular. Madem bize belletecek kadar bilim öğrendin, o kitapları okurken tümce başındaki harfi büyük yazmayı, noktayı, virgülü kullanmayı, ayrı yazılması gereken de ve ki'leri ayrı yazmayı, soru eklerini ayrı yazmayı neden öğrenemedin?"

Kimseden sıfır hatalı yazmasını beklemiyorum. Hata yapmamız doğal... Ama hatada ısrar etmek nedir? "Acelem vardı" diye bir bahane geçerli olabilir mi? Ne için acelen vardı? Neye yetişmeye çalışıyordun?

V harfi yerine w kullananlar var, 'ewet' diye bir sözcük sizi rahatsız etmiyor mu? Slm, grsz, kib, a.s., biliom.... diye yazan bir ucube sürüsü türedi. Bunlar sizi rahatsız etmiyor mu?

"I is knowing Türkish" desem cahil derler... İngilizce bilmemek ayıp ama Türkçe bilmemek marifet olmuş.

Eğer bu durumu içiniz alıyorsa, size göre bu yol doğru yolsa, devam edin o zaman...

Saygılar, sevgiler
Bilgehan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder