31 Ağustos 2008 Pazar

Caiz Vahşet

Dubai havaalanında transit beklerken yaklaşık 150-200 kadar Malay ya da Endonezyalı olduğu tahmin ettiğim kız gördüm. Yaşları 15-25 arasında idi. Cıvıl cıvıl, umut dolu bir kalabalık... Havaalanının uzun gate koridoruna oturmuşlar bekleşiyorlardı. Başlarından da yine kendi ülkelerinden iki adam vardı.


Bu fotografı ben çekmedim, ama durum buna benzer birşeydi.

Bir iki defa gidip geldim, sonra tutamadım kendimi...

Biraz Endonezyaca biliyorum, "nereden geliyorsunuz" diye sordum?
Endonezya dediler.
Sonra "Nereye gidiyorsunuz" diye sordum... "Arab Saudi" dediler...
"Neden" diye sordum... "Çalışma" dediler.

Çok üzüldüm... Tam emin değildim ama iyi günler beklemiyordu bu kızları...

Bu kızlar Suudi Arabistan'a ev işlerinde çalışmak üzere gidiyorlardı ama nasıl bir "ev işi" acaba?

Türkiye'ye döndüğüm de biraz araştırdım...

Arap ülkelerinde milyonlarca genç kızın çalıştırıldığını öğrendim... Bunların kötü muamele, işkence ve tecavüzlere maruz kaldıklarını öğrendim.

Sadece 2005 yılında ve sadece Endonezyalı 2000 kızın feci muamelere maruz kalıp, Endonezya büyükelçiliği tarafından ülkelerine geri gönderildiğini öğrendim.... Bunlardan çoğu cinsel saldırılılara uğramış, bazıları hamile...

Bu sadece bir ülke... Sadece bir yıl... ve sadece ortaya çıkmış olaylar... "Sahiplerinin" elinden kaçmayı başaramayanlar yada ölüp gidenler de var...

Bir örnek; Arap işvereni(!) bu kadını bir ay süreyle banyoda sert zemin üzerinde bağlı tutmuş. Sonuç; Kangren...



 


Haberi buradan okuyabilirsiniz.
http://www.arabnews.com/?page=1&sectio...p;article=60876
http://www.arabnews.com/?page=1&sectio...p;article=75308

Eğer Google'da Arab, Indonesian, Sri Lanka, Filipino, maid, rape, torture, sex slave anahtar sözcükleriyle arama yaparsanız daha nice örnekleri göreceksiniz...

Olaylar büyük ölçüde saklanıyor. Şu Reutes haberi Arapların olayları saklama çabasına trajikomik bir örnek...
Endonezyalı bir kız "sihir" ile cinayet işlemekle suçlanıyor ve tutuklanıyor... İyi okuyun haberi...
http://uk.reuters.com/article/idUKL2284206520070822

Yine bir Reuters haberi; Sri Lanka uygulanan şiddet nedeniyle Arap ülkelerine kadın işci göndermek istemiyor
http://uk.reuters.com/article/latestCrisis...L32269120080730

Filipinler de yasak koymuş...
http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/7207094.stm
http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/7214980.stm

Endozyalılar gösteriler yapmışlar...




Ben buraya binlerce link koyabilirim. Ama en iyisi siz Google'dan bir araştırın. Vahşetin boyutları çok büyük... İşkence görenler gencecik kızlar... Durum çok fena.

Bu insanlara yardım etmek neredeyse imkansız... Arap ülkeleri bu tip muameleri normal görüyorlar ve müdahale ettirmiyorlar.

Bu ülkelerin insanlarını tanırım, sıcak kanlı, sevecen insanlardır. Kimse böyle muameleleri haketmiyor elbette ama bu insanlar ensesine vur lokmasını al saflıkta insanlar... Bu kızlar ülkelerindeki fakirlikten kaçarken bu iğrenç olayların içine düşüyorlar. Bu şerefsizleri ve bu şerefsizlere cariyeliği helal kılan dinleri İslam'ı hala savunabilecek zalim var mı acaba?

Size bir de soru sormak istiyorum...

Suudi Arabistan'da kölelik ne zaman kaldırıldı?
Yanıt: 1962

12 yorum:

  1. kötü örnek emsal teşkil etmez İslamda kölelik ve cariyelik mevzusuna gelince,
    Allah’a kul ve köle olmanın dışında, her insan hür olarak yaratılmıştır. Hürriyet insanın vazgeçilmez bir hakkı, ayrılmaz bir hususiyetidir. Bununla beraber, insanın, insan olma itibariyle haysiyet ve şerefinden gelen bir hürriyet hakkı, hemen hemen tarihin bütün devirlerinde elinden alınmıştır. Çeşitli harp ve baskınlar neticesinde insanlar hürriyetlerinden mahrum edilmiş, bir mal gibi alınıp satılır hale getirilmiştir. Bilhassa Roma hukuku ve Yunan felsefesi köleliği zarurî bir ihtiyaç haline getirmiş, insanları bir eşya gibi pazara dökmüştür.

    Diğer taraftan her millet, düşmanının kuvvetini azaltmak, nüfusunu eksiltmek ve kendi kuvvetim artırmak için esirlik müessesesini yaşatmayı zaruret halinde görmüştür.

    İslâmiyetten önce Araplar arasında da kölelik bütün şiddet ve dehşetiyle devam ediyordu. Kabileler arasındaki çarpışmalar ve yağmalamalar aralıksız olarak sürüyordu. Düşman taraftan esir olarak alınan kadın, erkek ve çocuklar kölelileştiriliyordu. Cahiliye Araplannın nazarında kölelik hayvanlıktan aşağı telâkki ediliyordu. Bunun için onları insanlık dışı işlerde çalıştırıyorlar, her türlü zulüm ve işkenceyi reva görüyorlardı. Bazan onları aç susuz bırakarak ölüme terk ediyorlar, bazan de öldürüyorlardı. Kadınları cariye olarak kullanıyorlardı. Öyle ki âdeta cariyelik teşvik edilen birşey haline gelmişti. Sırf bunun için başka kavimlere baskınlar düzenliyorlar, erkekleri öldürerek kadınlarını esir alıyorlardı.

    İşte İslâmiyet böyle bir zamanda zuhur etti. O devirde insanlığın yarası olan böyle bir meseleyi tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmadığı gibi, o zamanki durum zaten buna müsait de değildi. Esaret müessesesinin kaldırılması henüz yeni kurulmakta olan İslâm devleti için birtakım güçlükler getirebilirdi.

    YanıtlaSil
  2. Şöyle ki:
    Her hususta olduğu gibi dinimizin cihad anlayışı diğer milletlerin savaş anlayışından farklıdır. Dinimizin cihaddan gayesi, zulmetmek, kan dökmek, kuru kuruya beldeler fethetmek değil, Cenab-ı Hakkın ismini duyurmak, İslama yöneltilen hücumları önlemek, insanlara dünya ve âhiret saadeti temin etmektir. Bu sebeple düşman da olsa savaşa fiilen iştirak etmedikçe, kadınları, çocukları ve ihtiyarları öldürmek Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. 1 Fakat bunları serbest bırakmanın İslâm devleti için bir tehlike olacağı da ortadadır. Çünkü bir kaç yıl sonra nüfusları yeniden artacağından Müslümanlar için bir tehlike teşkil etmeleri mümkündür. Bu durumda bunların esir alınması artık bir zaruret haline gelmişti.
    Diğer taraftan, karşı taraf, Müslümanları esir etmekten geri durmuyordu. Dengenin temin edilmesi için Müslümanların da onlardan esir almaları gerekiyordu. Böylece hem denge temin ediliyor, hem de karşı taraf kuvvetten düşürülüyordu. Ayrıca alınan esirlerle Müslüman esirler takas yapılarak Müslümanlar esaretten kurtarılmış oluyordu. Yine esirler fidye karşılığı serbest bırakılmakla İslâmiyetin yayılması için maddî destek temin ediliyordu.
    Görüldüğü gibi, köleliği ve cariyeliği ilk defa İslâmiyet icat etmemiştir. Birtakım zaruretler sebebiyle her ne kadar ortadan kaldırmamışsa da, onu tamamen hürriyete yol açabilecek şekilde ıslâh etmiştir.
    Tarihin her devrinde insanlık dışı işlerde kullanılan zulüm ve işkencenin her türlüsü reva görülen köleler, ancak İslâmiyet sayesinde rahat bir nefes alabilmişlerdir. Dinimiz kölelik müessesesini vahşi ve iptidaî suretten çıkarıp, insanî bir hayata kavuşturmuştur. Köleye birçok hak verilmiş ve bunlar devletin himayesi altına alınmıştır.
    Hadis ve fıkıh kitaplarımızda “Itk” yani “köle azadı” başlığı altında bu hakların izah edildiği bir bölüm mevcuttur.
    Dinimizde, hürriyet nimetinden mahrum kalanlara karşı büyük bir şefkat ve himaye gösterilmiş, hürriyetlerini kaybetmiş insanların tekrar hürriyetlerine kavuşabilmeleri için bazı hükümler getirilmiştir. Meselâ mü’mi-nin bir hata ve kusuru sonunda, günahını affettirebilmek için keffaret ödemesi gerekmektedir. Ramazan orucunu bozan, yanlışlıkla adam öldüren, yeminini bozan kimseler bu hatalarının affı için keffaret öderler. İşte bu keffaretlerin başında köle ve cariye azat etmek ilk sırayı almaktadır. Bu hususta birçok âyet-i kerime mevcuttur.
    Savaşı müteakip hürriyetini kaybeden köle ve cariyeler her ne kadar farklı statüye tâbi iseler de yine de birer insandırlar. Bunun için dinimizde köle ve cariyeyi hürriyetine kavuşturmak en büyük hayırlar arasında zikredilmiş, bir ibadet hükmünü taşımıştır. Buna teşvik eden birçok hadis-i şerif mevcuttur. Bu hadislerden birisi şu mealdedir:
    “Bir kimse, erkek veya kadın mü’min bir köle azat ederse, Allah o kölenin her âzası karşılığında bir azasını Cehennemden azat eder.”
    Köle azadını teşvik eden bir diğer esas da “mukâteb”liktir. Bu da, efendisi tarafından bir kıymet takdir olunarak, kölenin bu parayı kazanıp ödemesi yoluyla azat olmasıdır. Cenab-ı Hak mü’minleri buna teşvik etmiş ve bu hususta şöyle buyurmuştur:
    “Kölelerinizden mukâtebe olmak isteyenleri de, eğer kendilerinde bir hayır biliyorsanız, hemen kitabete bağlayın ve onlara Allah’ın size verdiği maldan verin, size olan borçlarından düşürün.”
    Ayrıca böyle bir kölenin hürriyetine kavuşması için Müslümanların verecekleri en sevaplı sadakaların böyle bir köleye verilen sadaka olduğu belirtilmiştir.

    YanıtlaSil
  3. Diğer taraftan dinimiz, köle ile efendisi arasında eşit hayat ve geçim şartını da getirmiştir. Köle olan kişinin ailenin bir ferdi olarak görülmesi, efendi ile kölenin aynı sofrada yemek yemesi tavsiye edilmiştir. Dinimize göre; efendi, kölesine yediğinden yedirmeli, giydiğinden giy-dirmelidir. Efendi, kölesine eziyette bulunmamalıdır.
    Köleler hakkında bir diğer husus da; efendinin, kölesinin izzet-i nefsini rencide edecek şekilde çağırmasının uygun olmadığıdır. Efendinin, kölesini, “kölem, cariyem” şeklinde değil; “oğlum, kızım” şeklinde çağırması tavsiye edilmiştir.”
    Yine köle ve cariyeler umumiyetle eğitim ve öğretimden mahrum kimseler olduklarından onların cahil bırakılmayıp, okutulması ve yetiştirilmesi efendinin vazifeleri arasındadır.
    Görüldüğü gibi, kölesini azat etmeyen kimselerin bu şartlarda köle tutması ve beslemesi ağır bir mes’uliyet getirmektedir. Ahmed Cevdet Paşa, efendinin, mükellef olduğu vazifeleri yerine getirerek köle tutabilmesinin zorluğunu şu veciz cümle ile ifade eder: “Müslümanlıkta köle almak, köle olmaktır.”
    Evet. İslâmiyetin kölelik meselesini ıslâh ettiği, hukuk sisteminde ona geniş bir yer vererek hakkını müdafaa ettiği düşünülünce, bu hususta ne kadar büyük bir inkılâp gerçekleştirdiği görülmüş olur.
    Dünyaya medeniyet dersi veren Batının, asırlardır sömürge ve istilâ belasıyla insanları, bilhassa İslâm âlemini ezip sömürdüğü, hattâ Amerika’nın ve Güney Afrika’nın bugünlerde dahi zencilere ikinci sınıf vatandaş muâmelesi yaptığı gerçeği hatırlanırsa, köleliği hangi milletin devam ettirdiği anlaşılmaz mı? Yarım asırdan fazla olarak Demirperde ülkelerinde Rusya’nın zavallı insanlara reva gördüğü zulüm, canavarlara bile rahmet okutmuştu. İnsanları evlerinden, yurtlarından kovarak Sibirya’nın kamplarında insanlık dışı işkence ve zulümlere boğduğu inkâr edilemez.

    Bu hususları dikkate alarak kölelik müessesesini İslâmiyetin icat etmediği, bu müesseseyi ıslâh ettiği hususunda yanlış bir telâkkiye kapılmaya gerek yoktur. Bu ifadeler ışığında insanlığa gerçek hürriyet ve hidayeti İslâmın getirdiği bir defa daha görülmüş olur.

    YanıtlaSil
  4. "Hürriyet ve hidayet" demiştiniz değil mi?


    "Hürriyet?"
    Köleliğin kaldırılması bu kadar kısa sürmüş ve ancak 40 yıl önce kalkmış.

    "Hidayet?"
    Muhammed'de köle hukukuna nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağına bir açıklık getirmek için, köle "oğlu"'nun karısı ile evelnmişti. Ne fedakarlık...

    YanıtlaSil
  5. NONAME SEN MÜKEMMEL BİR İNSANSIN BRAVO BRAVO...

    BU KORKUDAN YÜZÜNÜ BİLE GÖSTEREMEYEN BU ACİZ BEYİ VEYA HANIMI AKIL DOLU YAZILARLA EPEY Bİ HIRPALAMIŞIN....

    BAKSANA MAKALEYİ YAZAN KENDİ AMA YORUMLARA GELİNCE FİRAR EDİYOR

    VAY BE NE YÜREKLİYMİŞ HAA...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum, tıpkı buradaki diğer tüm teist yorumlar gibi, inananların büyük çoğunluğuyla bırakın rasyonel bir tartışmaya girmeyi, gerçek anlamıyla bir diyalog kurmanın dahi neden mümkün olmadığının ışıldayan bir örneği (ama elbette hepsiyle değil; en azından, örneğin bir ilahiyat fakültesi mezununun nedensellik nedir, akıl nasıl yürütülür, mantığın temel ilkeleri nelerdir gibi hususlardan haberdar olduğunu varsayıyorum).
      Buradaki (ve blogdaki diğer yazıların altındaki yüzlerce yorumdaki) mantık hatalarını ve hiçbir meşruiyeti olmayan varsayımlarla, akıl yürütmelerin nasıl çarpıtıldığını bu yorumların sahiplerine anlatmaya kalkışmayacağım bile; çünkü bunu anlamaları olasılığı/kapasiteleri mevcut olsaydı, zaten baştan bu zayıf, mantıksız ve çoğu kez aslında neredeyse absürd derecede anlamsız argümanları yazmazlardı. Öte yandan, bu blogu takip eden ateistler için bunları anlatmama gerek yok, zaten bu akıl yürütme hatalarını, mantık problemlerini görüyorlar, bunlara gülüyorlar ve ateist olmalarıyla sonuçlanan süreci ortaya çıkaran önemli etkenlerden biri de bu kapasiteleri.
      Örneğin noname'in ya da fizikçi'nin, her yorum yazdıklarında, kendilerini İbn-i Sina'nın metafizik düşüncesini kuvvetli bir biçimde eleştiren Gazali gibi hissettiklerinden neredeyse eminim. Lakin ne Bilgehan dahil buradaki ateistlerin İslam'a dair bilgisi hakkındaki varsayımları, ne de kendileriyle aynı "bilgi"ye sahip olsaydık onlarla aynı yoruma ulaşırdık görüşleri meşru. Dahası, her ne kadar eleştirisini İbn-i Sina'nın ölümünden bir asır sonra (eleştirdiği düşüncenin cevap verme şansı yokken) yazmış da olsa, Gazali'nin (nedenselliği tamamen Tanrı'ya bağlayan, böylelikle gözlemlenebilir, ampirik bilgiyi önemsizleştiren ve bu nedenle İslam dünyasında bilimin altın çağının sonunun, sofulaşmanın başlangıcı sayılan) metninin gücü, böylesi çarpık akıl yürütmeler, argüman hataları içermemesinden gelir.
      Bu nedenle, naçizane bir tavsiye olarak, inandığınızı söylediğiniz dinin kitabını ve diğer kaynaklarını okumanın yanısıra, reddettiğiniz bilimin temel kaynaklarını, genel olarak insanlık ve kültür tarihini, dinler tarihini, dinlere dair antropolojik metinleri de okumanızı, yine de buraya yorum yazmaya kalkmadan önce bir miktar bilim felsefesiyle haşır neşir olup, bir de rasyonel bir tartışma nasıl yapılır, ne tür argümanlardan kaçınmak gerekir, mantık nedir, mantık hataları nelerdir gibi hususlarda kendinizi geliştirmenizi salık vereceğim.
      O zaman belki sizlerden (aynı inancı paylaşanlardan) başka birileri için de anlamlı, en azından yanıtlamaya değer bir fikir ileri sürme potansiyeliniz olur. Aksi halde biz inançsızlar, insanların hem bu kadar bilgisiz, hem böylesine temel akli melekelerden yoksun, hem ortaya tek bir ikna edici sav süremez olduğu halde, karşı çıktıkları görüşleri paramparça ettikleri vehmiyle dolmalarına hayretler içinde gülmeye devam edeceğiz.

      Sil
  6. halen daha "allah" diyen beyinsizleri görünce deliriyorum!

    YanıtlaSil
  7. sizin kafanız sadece anlamadığınız anlamlandıramadığınız bir tanrıya inanarak her şeyi ondan geldiğine inanarak kendinizi aklamakla diğer yarısını da dininizin size muhafazakarca itaat ettirdiği ticaretin küçük köleleri olmakla dolduruyorsunuz yeter dinde böyledir istismardır falan sözleri. her eşyin öldükten sonra cezalanacağı bir dinde bugün zaten kötü olur aklını çalıştırmayan kaderciler.

    YanıtlaSil
  8. "İslamdaki cariyelik" dediğin şey bir hizmetçi tutup dövüp düvüp skmek deildir (kısa ve net)bunları yapanlar dinin izin vermediği şeyleri yapıyorlardır.

    YanıtlaSil
  9. >> Esaret müessesesinin kaldırılması henüz yeni kurulmakta olan İslâm devleti için birtakım güçlükler getirebilirdi.<<<

    İyi güzel de, Peygamber'in kendisi, köle ve cariye sahibi olmasaydı, yani köle ve cariye sahibi olmayı şahsen reddetseydi, bu daha güzel bir uygulama ve örnek teşkil etmez miydi ?

    YanıtlaSil
  10. suudi arabistanlıların ta amına koyayım sübyancı muhammedleri dahil..

    YanıtlaSil