28 Ekim 2009 Çarşamba

Kutsal Kitap'a göre yerler, gökler ve canlılık


Dünya üzerinde en yaygın din hrıstiyanlık... Farklı farklı mezhepleri olsa da tüm hrıstiyanların inandığı Eski Ahit (Tevrat) ve Yeni Ahit'ten (İncil) oluşan tek bir kitap var. Bu kitabın Eski Ahit kısmına yahudiler de inanıyor. Tabi Eski Ahit demiyorlar, Tanah diyorlar.

Bu kadar çok insanın inandığı kitabın Eski Ahit (Tevrat) kısmından Yaratılış (Genesis) kısmına bir göz atalım... Bu kısım tanrının yaratışını aşama aşama anlatır.

1. Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.

Bu ayette "yer ve gök" ayrımı ile karşılaşıyoruz. Kutsal Kitap'a göre yer ve gök ayrı ayrı yaratılan objeler. Oysa ki gözlemlerimiz yer diye bildiğimiz Dünya gezegeninin de bir gök cismi olduğu yönünde... Dünya çok büyük bir evrenin içinde toz zerresi bile sayılamayacak küçüklükte bir cisim; evrenin minicik bir parçası... Üstelik dünya evrenin formasyonundan 9 milyar yıl sonra oluşmuş.

2. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.

Bu ayetteki ilk kısım kısmen doğru kabul edilebilir. Zira Dünya oluştuğunda yüzeyi tıpkı şimdi alt tabakalarının olduğu gibi sıcaktı. Üst tabakanın soğuması katı bir yer kabuğunun oluşmasını sağladı. Bu tabaka oldukça incedir ve yekpare değildir. Pekçok kırığı, çatlağı vardır; parça, parçadır. Bu parçalar sıcak ve akışkan bir tabaka üzerinde yüzerler. İşte bu tabakaların hareketleri -ve tabi daha sonra ortaya çıkacak meterolojik olaylar- yeryüzünün şekillenmesinde en önemli rolü oynadı.
Ancak... Yeryüzü engin karanlıklarla kaplı değildi... Zira evrende çok sayıda yıldız vardı, ayrıca çok yakınımızda parlayan bir yıldız vardı... Biz o yıldıza Güneş adını verdik...
"Tanrı'nın ruhunun suların üzerinde dalgalanması" ise imkansız, zira yeryüzü şekillerinin oluşmadığı ilk dönemde dünyada yüzeyde birikmiş su yoktu. Bir tanrı varsa, bu tanrının da bir ruhu varsa bile dünyada su yoktu...

3. Tanrı, ‹‹Işık olsun›› diye buyurdu ve ışık oldu.

Daha önce dediğim gibi... Işık, dünya oluşmadan önce vardı.

4. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı.

Işık ve karanlık iki ayrı varlık değildir. Karanlık ışığın olmaması durumudur. Işık biz insanların elektromanyetik spektrumun dar bir alanına verdiğimiz addır. Bizim için ışık olarak göremediğimiz, bizim dünyamızı aydınlatmayan morötesi radyasyonu böcekler görebilir. Işık tek başına çok kifayetsiz bir kavramıdır. Gözlerimizdeki fotoreseptörlerin algılayabildiği dalga boyundaki fotonlara ışık diyoruz ama tüm spektrum bundan ibaret değil. Kızılötesi ışıkla ışıl ışıl parlayan bir ortam bizim için karanlıktır.

5. Işığa ‹‹Gündüz››, karanlığa ‹‹Gece›› adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu.

Dünya geneli için "gün" diye bir kavram yoktur... Dünya'nın bir tarafı gece iken diğer tarafı gündüzdür.

Kutsal Kitabın yazıldığı dönemlerde bu bilinmiyordu... Yani dünyanın heryeri aynı anda aydınlanır, aynı anda karanlığa bürünür, güneş her yerde aynı anda doğar ve batar sanılıyordu. İnsanların çoğu dünyanın yuvarlak olduğunu bile farkedememişlerdi.

6. Tanrı, ‹‹Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın›› diye buyurdu.
7. Ve öyle oldu. Tanrı gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı.
8. Kubbeye ‹‹Gök›› adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.

9. Tanrı, ‹‹Göğün altındaki sular bir yere toplansın, kuru toprak görünsün›› diye buyurdu ve öyle oldu.
10. Kuru alana ‹‹Kara››, toplanan sulara ‹‹Deniz›› adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.

Bu sahneyi gözünüzde şöyle canlandırabilirsiniz;
Üst kısmı düz bir kaya düşünün...
Bu kaya suyun içinde bulunuyor.
Daha sonra bu kayanın üst yüzeyinde bir hava kabarcığı oluşuyor ve büyüyor, buna gök deniyor.
Kaya yarım küre şeklinde bir kubbenin altında kalıyor.
Bu kubbenin dışında yine su var. Kayanın altı ve etrafı da su ile kaplı...

Bu anlatıma göre denizlerde açılır ve kubbenin kapattığı alanın sınırına gelirseniz denizlerin ve göksel suların (gökkubbenin üstünde kalan suların) birleştiği noktaya ulaşırsınız.

Kutsal kitabın yer ve göğe bakışı böyle... Sizce bu doğanın gerçeği ile ne kadar örtüşüyor?

11. Tanrı, ‹‹Yeryüzü bitkiler, tohum veren otlar, türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları üretsin›› diye buyurdu ve öyle oldu.
12. Yeryüzü bitkiler, türüne göre tohum veren otlar, tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları yetiştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.
13. Akşam oldu, sabah oldu ve üçüncü gün oluştu.

Burada ilk defa canlılardan bahsediyor... Kutsal Kitaba göre ilk canlılar karada oluşan "tohumlu bitkiler"... Yani Spermatophyta...

Oysa ki bilimsel bulgularımız bu yönde değil... Karada tohumlu bitkilerden önce TOHUMSUZ bitkiler vardı. Bryophyta yani tohumsuz, non-vasküler bitkiler Spermatophyta'dan daha önce vardı. Zaten onların da öncesinde YEŞİL ALGLER vardı.

Geriye doğru gidersek canlılığın karada değil denizlerde başladığını görürüz.

Kutsal Kitap çok fena halde yanılıyor.

14-15. Tanrı şöyle buyurdu: ‹‹Gökkubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri, mevsimleri, günleri, yılları göstersin.›› Ve öyle oldu.
16. Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki büyük ışığı ve yıldızları yarattı.
17-18. Yeryüzünü aydınlatmak, gündüze ve geceye egemen olmak, ışığı karanlıktan ayırmak için onları gökkubbeye yerleştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.


Burada yine dönemin cehalleti ayyuka çıkıyor. İki büyük ışık dediği Güneş ve Ay... Güneş'in bir yıldız olduğundan haberi yok. Ay'ın ise "ışık" olduğunu sanıyor. Üstelik bunları GÖKKUBBEDE sanıyor. Bir kaç ayet önce (6-10. ayetler) gökkubbeyi nasıl tasfir ettiğini hatırlayın. Kutsal Kitabın yazarı gökcisimlerini bir kubbe içinde sanıyor. Evrenin büyüklüğünden haberi yok.


19. Akşam oldu, sabah oldu ve dördüncü gün oluştu.
20. Tanrı, ‹‹Sular canlı yaratıklarla dolup taşsın, yeryüzünün üzerinde, gökte kuşlar uçuşsun›› diye buyurdu.
21. Tanrı büyük deniz canavarlarını, sularda kaynaşan canlıları ve uçan çeşitli varlıkları yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü.
22. Tanrı, ‹‹Verimli olun, çoğalın, denizleri doldurun, yeryüzünde kuşlar çoğalsın›› diyerek onları kutsadı.
23. Akşam oldu, sabah oldu ve beşinci gün oluştu. 24 Tanrı, ‹‹Yeryüzü çeşit çeşit canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan, sürüngen türetsin›› diye buyurdu. Ve öyle oldu.
25. Tanrı çeşit çeşit yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü. (kara hayvanlarını da kapsıyor.)

Burada da canlıları oluşum dönemleri konusunda fahiş hatalar var. Neresinden tutsanız elinizde kalıyor...

Deniz canlıları, kuşlar, sürüngenler, kara hayvanları birbirine karışmış...

En komik ifade ise "EVCİL HAYVANLARI yarattı" demesi... Kutsal Kitabın yazarı hayvanları bizim evcilleştirdiğimizi bilmiyor.

26. Tanrı, ‹‹İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım›› dedi, ‹‹Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.››
27. Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.
28. Onları kutsayarak, ‹‹Verimli olun, çoğalın›› dedi, ‹‹Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.
29. İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak.
30. Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara, sürüngenlere -soluk alıp veren bütün hayvanlara- yiyecek olarak yeşil otları veriyorum.›› Ve öyle oldu.

Kutsal Kitaba göre insanlar Tanrı'nın suretinden yaratılmışlardır; şeklen tanrıya benzerler. Peki insan şeklen Tanrı'ya benziyorsa şempanze, orangutan, goril, maymun nedir?

Bu ayetler Kutsal Kitabın yazıldığı dönemdeki antroposentrik (insanı merkeze koyan) düşünceyi tam olarak yansıtıyor. İnsan için evrenin ortasında bir dünya yaratılmış, onun çevresine Güneş, ay ve yıldızlar konulmuş, dünya üzerinde bitki ve hayvanlar yaratılmış ve insan bunlara PATRON olarak dünyaya konmuş.

31 Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.

"...her şeyin çok iyi olduğunu gördü." En komik bir o kadar da acı kısım bu... Her şeyin çok iyi olduğunu gördü... Burada yorumu size bırakıyorum.

----

Milyarlarca insanın inandığı kitapdaki fahiş hataları gördük. Genesis'in devamını okursanız vahim hatalarla dolu olduğunu görürsünüz. İnsanlar, işte böyle hatalar içeren bir kitaptan "ahlak dersleri" çıkarmaya, hayatlarını bu kitaba göre yaşamaya çalışıyorlar. Bazıları "birebir yazıldığı gibi değil, anlatılanlar mecazi" diyorlar. Bazıları "Tanrı ne diyorsa birebir doğrudur" diyorlar.

İnsan doğanın bir parçası... Ahlak, insanın davranışlarını inceler ve insan davranışları insanın doğasından kaynaklanır.

Evrenin, Güneş sisteminin, Dünya'nın ve canlılığın formasyonu hakkında bu kadar vahim hatalar yapan bir kitap doğanın bir parçası olan ahlak konusunda hiç hata yapmıyor mudur? Sizce bu kitap güvenilir bir kaynak mıdır?

Sevgiler,
Bilgehan

2 yorum:

  1. Merhabalar

    ateistforum a uye olmayı hala beceremedim,
    kiminle nasıl iletişime geçebilirim.

    Kayıt oldum ama ilgili mail adresime gelmedi, parola kurtarma istedim yine aynı durum

    msuluhan AT gmail DOT

    YanıtlaSil
  2. HERKESLER BİLİYORKİ TEVRAT VE İNCİL İÇİNDE HAKİKETLERİ BARINDIRAN VE SONRADAN DEĞİŞTİRİLEN AYETLER OLDUĞUNU...

    YanıtlaSil