3 Mart 2010 Çarşamba

Cehaletin kıstası, cehaletin kıskacı

Eskiden televizyonlarda görürdüm; şimdi de Youtube'da ve facebook'ta görüyorum... Falanca manken, şarkıcı, futbolcu; 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını karıştırdı, TBMM'nin açılış tarihini bilemedi, Zafer Bayramını bilemedi vs. vs.

İnsanların bunları bilmemesi en büyük cehalet örneği olarak sunulur, "Cumhuriyet kaç yılında kuruldu?" sorusunu bilemeyen manken kızımız gerizekalı yerine konulur. Anlaşılan o ki bazılarına göre tarih bilgisi en önemli bilgidir; cehaletin, zekanın kıstası tarih bilgisidir.

---

Benim yetiştiğim çevrede ise; örneğin imanın şartlarını, İslam'ın şartlarını bilmemek, namaz surelerini ezbere bilmemek vs. en büyük cehalet kabul edilir. En önemli bilgiler bunlardır... Abdest alırken, namaz kılarken usule, erkâna uymayan en küçük davranışınızda uyarılırsınız. Bu kesime göre de en önemli bilgi dini bilgilerdir.

---

Şimdi size bir soru sorayım; diyelim bir bebeğiniz var, ya da küçük bir çocuk... Yemek yerken lokması boğazına tıkandı ya da küçük bir oyuncağı ağzına almış, o da boğazına kaçıp tıkamış. Bu durumda ne yaparsınız?

Bu forum üstün zekalı, engin tecrübeli insanlar ile dolu olduğu için kesin hepiniz biliyorsunuzdur, ama ben şahsen sorduğum kişiler arasında doğru yanıt verenine çok nadir rastladım.

Bu soruya verilen yanıtlar genelde şöyledir;
- Sırtına vururum
- Su içiririm
- Ters çevirir, sallarım
- Boğazına parmağımı sokup tıkayan objeyi çıkarırım.

Bu yöntemlerin hepsi bebeği ölüme bir adım daha yaklaştıracak yöntemler. Doğrusu "Heimlich manevrası" uygulamak.

Türkiye'de "Heimlich manevrası" bilinmez... Hayat kurtaran, basit ama çok etkin bir bilgi... Ama bilinmez.

---

20-30 yaşlarındaysanız gidip anne-babanıza bir sorun; yakın akrabaları, hatta kardeşleri arasında ishalden ölen var mı?

Bizim neslimizde azaldı ama bir önceki nesilde ishal çok yaygın bir ölüm nedeniydi. Sorun da şu; ishal olan bebeğe 'zaten çok sulu dışkılıyor, demek ki vücudunda çok su var' diye su vermemek... Evet... Yanlış duymadınız... İshal olup aşırı su kaybeden bebeğe su vermiyorlar, bebek de ölüyor ne yazık ki... Ne büyük cahillik değil mi?

Bu konuda yapılan bilgilendirme çalışmaları sonuç verdi ve insanlar artık ishal olan bebeğe su ve elektrolit desteği veriyorlar. Yani bilgi hayat kurtarmış...

Şimdi düşünün; muhtemelen siz de çocukluğunuzda ishal oldunuz. Şimdi yaşıyorsunuz; demek ki ailenize bu bilgi ulaşmış.

Çerçeveyi biraz daha genişletecek olursak "mikropların ve hastalık etmenlerinin farkındalık ve önlem alma bilinci", aşılar, antibiyotikler vs.; tüm bunlar şu an hayatta olmamızı sağlayan bilgilenmenin ürünleri...

Daha önce çok defa yazdım; tekrarlıyayım; bundan 100 yıl kadar önce ortalama ömür beklentisi 35 yıl kadardı. Bebek ölümleri oranı çok yüksekti. Eğer son yüzyıldaki bilimsel gelişmeler olmasaydı dünya nüfusu 2 milyar kadar olurdu... Şimdi 7 milyara yaklaşıyor... Yani son yüzyılda 5 milyar hayat bilgilenme ile kurtarılmış ve sürdürülmüş.

----

Kendinize sorun; bilinçli besleniyor musunuz? Günda kaç gram yağ alıyorsunuz? Bunun kaç gramı doymamış yağlar? Kaç gram protein alıyorsunuz?

Bu konuda en ufak bir araştırma yaptınız mı? Bilginiz var mı? Yoksa anadan-atadan gördüğünüz gibi beslenip gidiyor musunuz?

Sizce beslenme sadece "içgüdülere" bırakılacak kadar önemsiz bir konu mu? Bir düşünün, karnınız acıkınca içinde ne olduğu konusunda pek de fikriniz olmadığı gıdaları midenize dolduruyorsunuz... Gerçi bazı gıdaların ambalajlarında besin değerleri yazıyor ama çoğumuzun bu besin değerlerinin en anlama geldiği konusunda bir fikri yok...

Oysaki bedenimiz belli gereksinimleri olan bir makine... Doğru maddeleri, doğru miktarlarda verirsek optimum sonuçları alırır. Gereğinden fazla ya da az verilen her madde zarara yol açar; yaşam kalitesini düşürür... Zayıf bir zeka, zayıf bağışıklık sistemi, kırılgan kemikler, esnekliğini yitirmiş çatlamak üzere olan damarlar, aşırı yağ depolanması, gereğinden az yağ depolanması vs. vs. Yanlış beslenmenin çok vahim sonuçları var.

Doğru beslenme konusunda bilinçli bir çabanız var mı?

---

Bir düşünün; vücudunuz hayatınızdaki en önemli nesne... Vücudunuz sizsiniz, siz vücudunuzsunuz... Peki nasıl çalışır biliyor musunuz? İnsan vücudunun çalışma prensipleri hakkında ortaokul biyoloji dersi ötesinde bir araştırmanız oldu mu? Hiç merak ettiniz mi?

Her saniye atmosferden minik bir parçayı içimize çekiyoruz, bu atmosferin içinde oksijen, azot vs. varmış... Peki bunlar ne? Nasıl şeyler? Hiç merak edip araştırdınız mı?

Oksijen hem aldığımız nefesin içinde hem de iki hidrojen ile birleşip suyun içinde... Peki bu oksijen neden iki hidrojen ile birleşiyor? 5 hidrojenle, 15 hidrojenle birleşen oksijen yok mu?

---

Televizyondaki manken kızımıza ve camideki imam efendiye soralım? Oksijenin atom numarası kaç?

Bilmiyor musunuz? Oysaki içinde yaşıyorsunuz... Her an ona muhtaçsınız... Bir iki dakika yoksun kalsanız ölürsünüz!

Diyebilirsiniz ki "oksijenin atom numarasını bilmenin bana ne faydası var? Bilmesen ölür müyüm?"

Tabi ki ölmezsin; oksijenin atom numarası sadece sembolik bir örnek, ama atomdan molekülden habersizsen dünya görüşün daracık olur. İnsanların onbinlerce yıl uğraşıp edindikleri ve rafine ettikleri bilgiden nasibini almadığın için çok ama çok geri bir tarihte yaşarsın. Doğal olayları birbirleri ile ilişkilendiremez, mantıklı ilintiler kuramazsın. Kısacası evrende, çevrende olup biteni anlama konusunda güdek kalırsın. Anlayışın kıt olur.

Senden binlerce yıl önce yaşamış insanların dünya görüşü nasılsa senin dünya görüşünde öyle olur. Modern bilimin bulgularından bihaber yaşayan bir mağara adamı olursun.

---

Şimdi soralım kendi kendimize... Bazı bilgilerin hayat kurtardığının, yaşam kalitesini arttırdığının, genel anlamda verimliliği arttırdığının farkında mıyız?

Peki, bu bilgilerin peşinde miyiz? Yoksa uyduruk dünyalarda yaşamaya devam mı edeceğiz?

Bu uyduruk bilgilerin gerçek bilgiler peşine düşmemizi engellediğinin, insanı körelttiğinin farkına varalım. Sadece din değil, din gibi sorgulamadan benimsenen her türlü görüş ve ilke insan beynini köreltir; bilgeliğin ve cahilliğin kıstasını çarpıtır. Eğer cehalat kıstasımız bozuksa cehaletin kıskacına düşmüşüz demektir.

Saygılar
Bilgehan

3 yorum:

  1. Uzun zamandır yakındığım ve yazıya dökmek istediğim bir konuyu güzel bir şekilde ele almışsın. Bilginin kullanılmaması ya da boşa öğrenilmesi gibi şeyler günümüzde toplumumuzun en belirgin özelliklerinden birisi. Belki 1800'lerde de durum buydu fakat -en azından Pavlov'un hayatını okurken öğrendiğim kadarıyla- okumak büyük bir tutkuydu. Bugün ise birşey bilip bilmemenin kıstası olması gereken yerden çok uzakta, bahsettiğin gibi. Eğer ben ünlü bir giyim markasını bilmediğim için garipseniyorsam ve garipseyenler bilinmesi hayatı aydınlatacak şeyleri bilmiyorsa o halde kimi ciddiye alabiliriz ki? "Bizim gibileri" cevabı verilebilir fakat kaç kişi var ki bizim gibi?

    A. Schopenhauer'in dediği gibi "Yalnızlık tüm seçkin zihinlerin yazgısıdır."

    YanıtlaSil
  2. Tüm yazılarınızı okumadım fakat bazı girilerinizde referans aldığınız linklerin geçerliliğini kontrol ederseniz sevinirim.
    Örneğin yukarıdaki mesajınızda linklerin birkaçı copy/paste yaparken eksik girilmiş, düzeltmenizi rica ediyorum.
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Bir karışıklık olmuş, kusura bakmayın. Bahsettiğim linkler aşağıdaki girinizde geçiyor.
    http://bilgehanbengi.blogspot.com/2009/10/insan-zekasnn-evrimi-iletisim-kultur-ve.html

    YanıtlaSil